Kırım Tatarları’ndan Şefkati Amca…

Yazar:

Dragos Musiki Derneği, geçtiğimiz ay Romanya’nın başkenti Bükreş’te muhteşem bir konsere imza attı. Bükreş konseri sırasında seslendirdikleri Kırım türkülerinin yarattığı coşku ve sonrasında Dernek Başkanı Serdar Taştanoğlu’nun Kırım Tatarı Şefkati Amca ile Kadıköy’de gerçekleşen buluşmasının öyküsünü, kendisinin kaleminden paylaşıyoruz:

SU MECRASINI BULUR..

Özgeçmişimi okuyanlar, sanat ve kültürümüze olan aşkım yanında çocuk yaşlardan beri sanat ve müzikle nasıl beslendiğimi, ancak bir o kadar da evrensel sanat ve müziğin benim için vazgeçilemeyecek olgular olduğunu öğrenmişlerdir. Özgeçmişimde yazdığım bir ifadeyi yeniden kullanmak istiyorum: “Su mecrasını bulur…” Bu güzel ifade herkes için geçerli. Şöyle ki, çocukluğundan beri güzel sanatlara ve müziğe ilgisi olan birinin bu alanlar dışında eğitim görmesi, en üst noktaya kadar devam ettirmesi, bürokrat olarak yıllarca görev yaptıktan sonra ikinci baharında sevdiği işlere dönmesi bu ifadeyi kanıtlamakta.

MECNUN GİBİ LEYLA’MA KAVUŞTUM…

Toplumda oldukça itibar gören bir meslek olan “Kamu Denetçiliği” görevimi 15 yıl kadar daha yapma fırsatım varken; “Yok, ben artık sevdiğim işleri yapacağım ve onun hizmetkarı olacağım” dedim ve Dragos Musiki Derneği’ni kurdum. Bu buluşma benim için Mecnun’un yıllar sonra Leyla’sına kavuşması gibi oldu, ancak yine bir eksiklik vardı. Ben Leyla’ya kavuştum, ama Leyla’nın bu güzelliği bilinmeli ve Leyla’sına kavuşamayanlar da kavuşmalıydı. Amatör bir dernek, profesyonel bir anlayışla başlayan ekip çalışması ile her geçen gün büyüyor, güzel işlere imza atıyorduk. Yurtdışında gerek eğitim gerek görev nedeniyle bulunduğumdan, davet edildiğim özellikle müzik etkinliklerinde “Neden bizim hazinemizi tanımıyorlar, neden tanıtılmıyor?” diye hayıflandığımdan, “Yurtdışında kültürümüzü nasıl tanıtırız?” sorusuna cevaplar aramaya başladım.

AMATÖR RUHLU MİSYONERLER…

İlk konserimizi Selanik Belediye Başkanı Mr. Yiannis Boutaris’in de yer aldığı seçkin bir Yunan topluluğuna verdikten sonra iki, üç derken; dört yılda sekiz ülkede, 14 yurtdışı konseri vermek kısmet oldu. Bu duyguyu ancak yurtdışında galibiyet alan bir Milli Takım Teknik Direktörü ve Milli Takım’ın en üst sorumlusu hisseder. Bu bambaşka bir duygu ve gurur kaynağıdır. Özellikle yabancıların alkışları, takdir konuşmaları, bize bu duygularla bakan gözlerin maddi karşılığı yoktur. Yaşadıklarımız, bizi bu eşsiz kültür hazinemizin amatör ruhlu misyonerleri haline getirdi. Bir kişiyi bile mutlu ve mesut edebilmek, görevimizi tam yapmış olmanın verdiği hazzı yaşatmaya başladı.

SOYDAŞLARA HİTAP EDECEK ÖZEL BİR REPERTUAR…

Bakın son bir olayı sizlerle paylaşmak isterim. Ağustos ayında Bükreş’ten aldığımız bir daveti geliştirmeye başladık. Her zaman olduğu gibi bir yurtdışı konserinin oldukça detaylı halledilmesi gerek. Temel sorunları olur; salon, saz ekibi, koristler, solistler, seyahat şekli, konaklama, iaşe gibi konular yavaş yavaş hal yoluna girmekteydi. Balkanlar’da çok konser verdiysek de Bükreş’i tanımıyorduk. Bizi kimler dinlemeye gelecekti, repertuar nasıl olmalıydı, kimlere hitap etmeliydi… Repertuar seçimi hususunda genelde koro şeflerime bıraktığım halde ilk kez repertuarı şahsen tanzim etme gibi haddimi aşma cesareti gösterdim. Kendime göre gerekçelerim vardı, kolları sıvadım. Romanya’da bizi kimler dinlemeye gelir sorusunun cevabını, başta Türk yetkililer ve orada irtibatım olan kimseler nezdinde araştırdıysam da net ve kesin bir bilgi alamamıştım. O halde daha derin inceleme yapmalıyım dedim ve Romanya’nın demografik yapısını incelemeye başladım. Orada Kırım’dan göç eden Tatar Türkleri’nin, Romanların ve Osmanlı döneminden kalan soydaşlarımızın olduğunu tespit ettikten sonra hepsine hitap edecek bir repertuar hazırladım ve sağ olsun şefimiz de itiraz etmeden koroyu çalıştırdı.

“BİZLER KIRIM TATARLARI’YIZ, ALLAH SİZDEN RAZI OLSUN”…

18 saatlik bir otobüs yolculuğundan sonra ertesi gün tam dinlenmemiş olsak da her defasında olduğu gibi Milli Takım ruhuyla ve heyecanla konsere çıktık. Eserler icraya başladı, her şey güzel ve coşkulu gidiyordu. Sıra Kırım ile ilgili türküye gelmişti. Bunu da hayatta ve dernekteki desteğim sevgili eşim okuyordu ve yine bu türküyü oldukça duygusal ve gerektiği gibi okudu ki, salonda alkışlarla ayağa fırlayan ve takdir duygularını ifade eden seyirciler oldu. Müthiş bir sahneydi, tüylerim diken diken olmuştu. Gözlerim doldu, sonra etrafa baktığımda herkesin benim durumumda olduğunu gördüm. Diğer eserlere devam edilerek konser son buldu ve salondaki o ayağa fırlayan seyirciler benim, eşimin ve diğer arkadaşlarımın etrafındaydı, kucaklaşıyorduk. “Bizler Kırım Tatarları’yız. Allah sizden razı olsun. bizi ve Kırım’ı unutmamışsınız” dediler. Yine beklediklerini ifade ettiler.

Kırım Tatari Şevkati Amca ile Kadıköy İnci Burnu’nda buluşan Taştanoğlu çifti, tarihi Haydarpaşa Garı’nın görkemi karşısında Türkiye ve Kırım türkülerinin kalbimizdeki yerini konuştular. Şevkati Amca, Ayel Taştanoğlu ve Serdar Taştanoğlu…

KADIKÖY’DE ŞEFKATİ AMCA İLE BULUŞMA…

Bu duygusal sahneler ve başarılı konser sonrası tüm ekip 18 saatlik yolculuğu, koşturmacaları, provaları, uykusuz saatleri unutmuştu. Tüm ekip o kadar heyecanlıydık ki kimse otel odasına çekilmedi, hep beraber o anları tekrar tekrar birbirimize anlatıyorduk. İstanbul’a döndük. İstanbul’da bu yıl sonuna kadar planlanmış üç konserimizin koşturmacası başlamıştı. Bir hafta sonra bir bey beni telefonla aradı. İsminin Şefkati olduğunu, Kırım Tatarı olduğunu, Beyazıt’tan aradığını ve benimle tanışmak istediğini söyledi. Maltepe’den Beyazıt’a gidip dönmek, şu sıralarda abartısız en az 5-6 saatlik bir yolculuk demekti ki biz de zamanla yarışmaktaydık. Ben de ona ”Nerede buluşabiliriz, ortak bir nokta ikimizin de işini kolaylaştırır” dedim. “Ortak nokta neresi?” dediğinde, “Sanırım Kadıköy” dedim ve Kadıköy’e gelebileceğini söyledi. Eşimi de  Kadıköy’e yakın bir yere bırakacağımdan; ”Eğer işin biterse hazır ol. Kırım Tatarı beyle önce tanışayım, gerekirse seni de çağırırım” dedim. Kadıköy’deki buluşma noktasına gittiğimde kendimden utandım, elinde bastonu olan yaşlı tonton bir amca beni bekliyordu. Sesi ve konuşmasından yaşını hiç anlayamadığım bu amcayı Kadıköy’e kadar çağırdığım için çok utandım ve özürler diledim. O ise gayet mutlu ve sakin şekilde “Önemli değil, benim için iyi oldu. Ayaklarım açılsın dert etme” diyerek beni teselliye çalıştı. Oturduğumuz yerden eşimi aradım, ”Hemen gel” dedim.

GÖZLERDEN SÜZÜLEN YAŞLAR…

88 yaşında olduğunu öğrendiğimiz Şefkati Amca’yı tanımaktan o kadar mutlu olduk ki… Şefkati Amca, kendini tanıttıktan sonra hemen bizlere ”Allah sizlerden razı olsun. Kırım’ı ve bizleri unutmamış, oralarda bizim türküleri okumuşsunuz. İstanbul’a telefon edip bana anlattılar. Ben de sizlerle tanışmak ve teşekkür etmek istedim” demez mi… Bu söz üzerine hanım bir türkünün bile bu kadar önem taşımasının coşkusu ile oturduğumuz yerin çay bahçesi olmasına, insanların rahatsız olabileceğine aldırmadan Şefkati Amca’ya o geceki Kırım türküsünü yüksek sesle okudu. Etraf sus pus oldu. Şefkati Amca’nın gözlerinden yaşlar süzülüyordu; benim de, eşimin de… Ayrılırken kucaklaştık Şefkati Amca’yla…

İşte böyle sevgili dostlar, bir kişi için bile olsa yapılacak bu kültür hizmetinin maddi değeri trilyonlarla ölçülemez…

Dragos Musiki Derneği’nin 7 Kasım tarihinde Rmanya’nın Bükreş kentinde gerçekleşen konserinin tanıtım afişi…

 

k iletişim yayınları

Beğenebileceğiniz Diğer Haberler

Bir yorum bırakın