Korunmaya rağmen mutsuz olmak…

Yazar:

Bahar ayları ve kış mevsimindeki güneş ışınlarının daha az yeryüzüne düşmesinin yanı sıra uzun kollu ve kapalı giysi tercihlerimizin yerini; yaz mevsimi ile kısa ve açık giyim tarzı ve cildimizin daha çok güneş ile temas etmesinin alması, hepimizin yaşamının doğal akışıdır.

Yaz mevsimiyle daha etkili, daha güçlü ve daha bol güneş ışınları ile buluşan cilt hücreleri, bu durumdan pek memnun kalmayarak, cildin derin dokuları koruması için bazı mekanizmalarını harekete geçirir. Bu mekanizmaların amacı, aşırı güneşin etkisi ile cildin koruma gücünü derin dokuları koruyacak seviyede tutmaya çalışmasıdır. Bunun için cilt yüzeyindeki ölü hücreleri artırarak, lekeleri oluşturan pigmentleri cildin içine yayarak ve cildin içerisindeki kılcal damarları genişleterek, cilt ışık geçirgenliğini azaltmaya çalışır.

Sonuçta, yaz mevsimi sonunda güneşe cildinin tolere edemeyeceği miktardan fazla maruz kalanlarda pürüzlenme ve kötü renklenme ile buna bağlı sivilcelenme, lekelenme ve kılcal damarlarda artış problemleri görülür. Yaz mevsimin başlangıcındaki mutlu yüzler, saydığımız bu problemler ile yüzleşince mutsuz olmaya başlarlar.

GÜNEŞ KORUYUCULARA RAĞMEN LEKELENME…

Güneş koruyucuya sahip olma fikri, yaz mevsiminde güneşin yıpratıcı etkilerini yaşayacak birçok kişi için can simididir. Güneş koruyucuların kullanılması halinde güneşin cildimize zarar veremeyeceği algısı son derece yanlıştır. Güneş koruyucu kremler veya losyonlar, cildimizin derinliklerine güneşin ulaşma gücünü içeriklerine göre değişik seviyelerde etkileyerek, olabilecek güneş hasarını asgariye indirmek üzere geliştirilmişlerdir. Aslında cildimiz, güneş ve çevresel etkilere karşı derin dokuları korumak üzere bedenimize giydirilmiş doğal bir mantodur. Gerek genetik nedenler, gerek yaşamsal etkiler, gerekse de cildin ihtiyaçlarının karşılanması görevini cildimiz yeterince yapamayınca güneş lekeleri kaçınılmaz hale gelir. Güneş koruyucuların kullanılması, cildin koruma gücünün daha iyi hale gelmesi demektir; ancak hiçbir zaman yüzde 100 korunma anlamına gelmez.

GÜNEŞ ÜRÜNLERİNDE UV FİLTRESİ…

Güneş koruyucularla ilgili tüketicilerde en büyük yanlış, en yüksek koruma faktörlü ürünün en iyi koruma sağladığını düşünerek, 50-80-100 koruma faktörü içeren ürünleri almak gibi son derece yanlış, bazen da zararlı sonuçlara neden olabilen bir eğilimin varlığıdır. Bu yanlış algıdan da kozmetik satıcıları faydalanarak, herkese daha yüksek oranlı koruma faktörlü ürünleri satmaya çalışırlar. Güneş ürünlerinde koruma faktörlerinin oranı arttıkça ürünlerin kıvamı koyulaşır ve bir yandan cilde uygulanması zorlaşırken, diğer yandan da cildin yüzeyini sıva gibi kapatarak cildin nefes almasını ve salgılarının cildin yüzeyine ulaşmasını engeller. Ve bu etkiler ile de ciltte yağlanma, sivilcelenme, isilik tarzında pürüzlenme, kızarıklıklar gibi şikayetler ortaya çıkabilir.

POPÜLER GÜNEŞ KORUMASI…

Güneş ışınları, birçok renk ışığın karışımından oluşur. Her rengin ciltteki ulaşabileceği derinlik farklıdır, dolayısıyla oluşturacağı hasarlar da değişiktir. Onun için ideal koruyucularda asgari yüzde 15 UV fitresi olmalı ve bu ışık engelleyici filtrelerin değişik renkteki ışınları engellemek üzere değişik karakterli filtreler olması gerekir. Günümüzde piyasada satılan birçok güneş korumasında fiziksel filtreler varken, kozmetik bilimi artık organik filtreler geliştirerek, koruma çeşidini ve gücünü artırarak ciltteki istenmeyen etkileri de önlemiştir. O nedenle fiziksel ve kimyasal/organik filtrelerin bir arada bulunduğu, asgari yüzde 15 UV koruması içeren güneş koruma ürünlerini kullanmak koruyucu anlamında yeterlidir. Yapılan araştırmalara göre yüzde 15 koruma faktörlü ideal bir ürün cildi ışınlardan yüzde 96 oranında korurken, yüzde 80 koruma faktörlü bir ürün ise cildi güneş ışınlarından maksimum yüzde 98 oranında koruyabilmektedir.

FLAVİUS’TAN GÜNEŞ LEKELERİNE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ…

  1. Güneş lekeleri olanlarda ilk iş, cildi güçlendirmek üzere teknolojiden, bakım teknikleri ve ürünlerinden faydalanmaktır.
  2. İkinci adım olarak lekelerin olduğu cilt katmanlarının kaldırılıp, yerine yeni cilt katmanlarının yerleşmesi için fraxiyonel karbondioksit lazer teknolojisi ile Nlite V lazer teknolojisinden faydalanmaktır.
  3. Üçüncü olarak ise cildin biyolojik fabrikasının daha güçlü hale getirerek, cildin kendi kendine onarım mekanizmalarını güçlendiren elektromanyetik dalgalar ve kızıl ötesi ışınlardan faydalanılır.
  4. Dördüncü adım olarak ise evdeki bakım içeriğinin güçlendirilmesine yönelik olarak meyve asitleri, hegza peptidler, antioksidanlar ve protein zenginleştirici formülasyona sahip ürünlerden de faydalanmakta yarar var.
  5. Beşinci adım olarak da özellikle yaşlanma geciktirici antiaging ürünler ve botanik içerikli organik ürünler ile 4-6 haftada bir yapılan profesyonel klinik bakımlar ile elde edilen sonuçların sürdürülebilirliğini sağlamaktır. 

Uzm. Dr. Sinan İBİŞ 

[email protected]

 

k iletişim yayınları

Beğenebileceğiniz Diğer Haberler

Bir yorum bırakın