Moda’nın New Yorklu sakini; Pedro

Yazar: Özgür Uysal

Öyle concon semtlere benzemez Moda. Her kafenin bir konsepti olabilir elbette ama, önce mahalle kültürü olmalı Moda’da açıyorsa kapılarını. Latteden çok samimiyeti önemserim Moda’da. İşte benden kesinlikle 10 almış; kedilere, insanlara, komşularına olan tavırlarıyla Pedro Moda, fazlasıyla başarmış yeni bir mekan olarak eski kültürü korumayı. İşte o mekanın sahibi, aynı zamanda sevdiğim dostum Umut Albayrak’la ben de ayaküstü bir söyleşi yaptım. Buyursunlar…

ESKİMEYEN SEMTİN ŞAPKALI AĞIR ABİSİ…

Moda bana hep çocukluğumu hatırlatır. Ananem şimdi “Barlar Sokağı” diye anılan Kadife Sokak’ın başında otururdu. Biraz yeni yaşlı muhabbeti olacak ama, o zaman gerçekten en fazla 3-4 tane bar vardı oralarda. Şimdi sokaklar dolup taşıyor barlara ne hacet. Pek severim Moda’yı. İnsanını, havasını, yürümesini… Her pazar babamla pinpon oynamaya da giderdik. Afiyetle tostumuzu yer, çayımızı içer dönerdik. Samimiyettir yani benim için Moda. Mahalle kavramının eskimeyen halidir. Özellikle dikkat ederim oradaki kafelere, barlara, insanlara… Yılların eskitemediği Ali Usta Dondurmacısı’nın yanından aşağı inerken sağda göreceğiniz Pedro Moda; bu semtin gerçekten kibar, centilmen ve ağırbaşlı bir delikanlısı bence. Bunun sebebi de kafenin kendisinden çok sahipleri ve çalışanları. Bir deniz kokusu, bir de samimiyet kokusu, hastasıyım. Eski ortağı Ayçın Bademci’yi bulamadım ama sevgili dostum Umut’la ayaküstü bir mini söyleşi yaptım. İçerideki herkes tanıdık, mekan bizim madem, siz de bilin istedim.

MODA’NIN CENTİLMEN YAKIŞIKLISI…

Neyse konu geliyor “Nereden çıktı bu fikir?” klişesine. Böylece başlıktaki “New Yorklu” kavramı da kafalarda açıklığa kavuşacak. Soruyorum Umut’a direkt Pedro’nun hikayesini. “Tohumları bir New York seyahatinde atıldı” diye ilk cümleyi kuruyor. Bu arada seyahatte diğer ortak Ayçın Bademci de var. O şimdi New York’ta. “Adını bile bu seyahatteki bir anıdan aldı Pedro. 10 Mayıs 2015 tarihinde açıldı” diye Umut, kitaptan okur gibi anlatıyor. Adam başarılı bir auditör, denetçi yani. İşte hesap kitap, excel hayatı, biz zaten ona aramızda excel tablosu deriz. Tam kendisine uyan şekilde analitik, net anlatmaya devam ediyor: “Menüsüne sevdiğimiz yemekleri koyduk, dekorasyonunu yaparken müdavimi olmak isteyeceğimiz gibi, sevdiklerimizin rahat edebileceği bir yer olması için elimizden gelenin en iyisini yaptık. Neticede Moda’nın bizce en yakışıklı mekanı ortaya çıktı.” Doğru kelime bu bence de; “Yakışıklı mekan”. Şapkası, halat tırabzanları, şirin barı vs. tam bir butik konsept. İçinde de güzel insanlar olunca tadından yenmez olmuş. Yenmez dediğime de bakmayın, gidin havalar da güzel. Kitabı, çayı alın kemikler çıtırdasın, D vitamini halay çeksin azıcık.

HAVYAR VAR YERSEN…

“Diğer kafelerden ayıran özelliği nedir?” diye soruyorum Umut’a. “Samimiyeti” diyor. “Hep aynı cevap. Bırak klişeleri” diyorum. “Gel bir pazar kahvaltıya da gör” diyor. Gidiyorum pazar sabahı. Önündeki tatlış tabelada “Kahvaltıda ne istersen var” yazıyor. Pedro’nun işletmecisi, yıllarca Cızbız gibi pek çok büyük işletmenin başına o “büyük” sıfatının koymasında büyük rol oynamış Adil Yılmaz. Adil Abi işte… Kendisi benim de çocukluğumdan beri tanıdığım, manevi babam saydığım, dünya tatlısı-serti biridir. Onun işletiyor olması apayrı bir bağlılık da katıyor tabii bende Pedro’ya karşı, orası ayrı. Her neyse, içeri giriyorum. Tabelada yazanı gördüm bir kere… “Siyah havyar istiyorum” diyorum. “Hazar Denizi mi olsun, Norveç mi?” diye soruyorlar. Resmen samimiyet restime rest çekiyorlar. İşin cıvıklığını bir kenara bırakıp, “Gerçekten tabelada yazanı görüp de havyar isteyen bir müşteri olsaydım ne yapacaktınız?” diye soruyorum. Kafeyi işleten Adil Yılmaz; “Bir şekilde buldurup o tabağa koyardık. Sen düşünme böyle şeyleri. Bak Çengelköy’den su böreği getirdim gelirken, ye yarasın” diyor. Adamlara laf yetiştiremiyorum resmen. Şaka bir yana, hava bu kadar güzel olunca Moda’nın da kahvaltının da tadı başka oluyor. Özlemişim.

SOSYAL MEDYASINDAN ANLA İŞTE…

Sosyal medya hesaplarına girince de ayrı bir gülümseme geliyor yüzüme. Kedilerin, köpeklerin resimleri bir yana kapı komşularına geçmiş olsunlar dilemeler, Kadıköy’deki tiyatroyu, şarkıyı, türküyü haber vermeleri falan. Adamlar baya mahalle kafası yaşatıyorlar Instagram’da. Olay budur bence. Ne o öyle, tepeden tepeden bir havalı kurumsal konuşmalar sosyal medyada. Sanki ejderhaları var. Bak Pedro’ya, aynı menüler, hatta çok daha lezzetli burger, kokteyl, salata vs. var. Mojitosu da mis gibi. Kedileri de var. Tam Moda’lık. Olmayan bir şeyi vaad eden kafelere sesleniyorum: “Yemezler abicim. Kahveyi kanguru midesinde dinlendirip, uçaktan atıp mı getiriyorsun sanki. Filtre işte. Burada da mis gibi. Bize insan lazım insan. Manifestoları da benim bu söylediklerimin kibar hali gibi işte: “Bu çocuksu hayalin hayata geçmesinde çok güzel insanların çok değerli emekleri ve destekleri var. Pedro’nun kendisi de bu desteklere ve sevgiye yakışacak kadar özenli bir mekân. Özen, Samimiyet, Dürüstlük ve Açıklık, temel değerlerimizden bazıları. Ama en az bunlar kadar önemsediğimiz bir başka değerimiz daha var; o da sosyal, toplumsal ve çevresel faydayı gözetmek. Sahip çıktığı değerlerden yola çıkarsak, paylaşmak ve dinlemek Pedro’ya çok yakışıyor diye düşünüyoruz.” Tertemiz. Servisi yapan, barda duran ve mutfakta sevgisini katan pırıl pırıl insanlarla da birleşince o sürekli söylenen “Sayfiye yeri” klişesi de yaşanıyor doya doya. (www.instagram.com/pedro_moda & www.facebook.com/pedroistanbul)

MİSAFİR KOMŞU, KADIKÖY’DE HEPSİ AYNI…

O kadar yazdım çizdim, “Mahalle” dedim, “Semt” dedim. Sonunda soruyorum elbette Umut’a, “Moda’da kafe işletmek AVM’de sıtarbaks işletmeye benzemiyor değil mi?” diye. “Evlerimizdeki komşularımız bizim için neyse, Pedro’nun mahalledeki komşuları da bizim için aynı” diye cevaplıyor bu semt çocuğu sorumu ve devam ediyor: “Evimizdeki misafirlerimizi nasıl ağırlamaya alıştıysak, Pedro’da da misafirlerimizi öyle ağırlıyoruz. Moda’yı, geçmişini, bugüne taşıdıklarını, dokusunu seviyoruz. Modalı, Kadıköylü olmanın nasıl değerlere sahip olmak gerektirdiğinin farkındayız ve bu değerlere elimizden geldiğince sahip çıkıyoruz. Çevreye, hayvanlara, mahalleliye saygılıyız. Çöplerimizi ayırarak atıyoruz, hayvan dostlarımızı memnuniyetle ağırlıyoruz, komşularımızın hassasiyetlerine saygı gösteriyoruz.”

BİRKAÇ TAVSİYE…

Şimdi yazıyı birileri okur da “Buralar mis gibi mahalle koktu, karnım acıktı. Gideyim de deneyeyim” diyen olur diye buraya birkaç tavsiye de yazayım hemen. Pedro Mojito, Pedro Burger gerçekten spesiyalleri. İçeride muhabbeti bozmadan kaliteli müzik çalıyor. Yani yaz geldi diye arkada çalan Serdar Ortaç’ı bastırmak için bağır çağır konuşmanıza gerek yok. Bilgisayarınızı alıp, bir kahve, sonra birkaç güzel atıştırmalık, hemen ardından bir kokteylle artık yazı mı yazacaksınız, takibe takip mi yapacaksınız size kalmış. Pazar kahvaltısı için sıklım tıkış, 50 kişinin uğultusu olmayan bir mekan arayan varsa onlar için de çok uygun…

Pedro Burger’i ve yanında Mojito’yu menüde tek geçiyorum…

Caps: En tatlı limonata!

Pedro

Mekanın ismi Pedro, menşei New York olunca açık havada pizza kaçınılmaz oluyor…

Mekanın sahiplerinden Umut Albayrak, bana açılış fikrini sorduğumda How I Met Your Mother dizisinin bu sahnesini gösterdi: https://www.youtube.com/watch?v=8dsjWRinnVs

k iletişim yayınları

Beğenebileceğiniz Diğer Haberler

Bir yorum bırakın