Sağlıksız yiyecek noktalarına dikkat…

Yazar:

Türkiye’nin en çağdaş ve eğitim düzeyi en yüksek ilçelerinden biri olmasına rağmen, Kadıköy’ün sağlıksız yiyecekler konusunda bir hayli gerilerde olduğu gözleniyor.

Avrupa Birliği ile yakın temas halinde olan ve özellikle sağlık taramaları konusunda ödül de alan Kadıköy Belediyesi, çeşitli siyasi kaygılardan dolayı, sağlıksız yiyeceklere gerektiği şekilde mücadele etmeyi tercih etmiyor. Bu yazdıklarımızı düşünüp fotoğraflara göz gezdirdiğinizde, bu düşüncemizde ne kadar haklı olduğumuza karar vereceksiniz.

Belediyeler halkın sağlığından sorumludur…

Belediyelerin başlıca asli görevlerinin halkın sağlığını korumak olmasına rağmen, özellikle Kadıköy Meydanı’ndaki keşmekeş içinde, yasal ya da yasal olmayan tezgâhlarda ve büfelerde satılan sağlıksız yiyeceklere hiçbir denetim yapılmaması, duyarlı ve dikkatli vatandaşların şikâyetlerine neden oluyor.

Yarım ekmek döner, ayran veya 4 çeşit yemek nasıl 4 lira olabilir?

Kendilerini acele olarak birşeyler yemek zorunda hissedip, biraz da ucuzluğu tercih eden vatandaşlar, yarım ekmek döner ve ayrandan oluşan bir menüyü sadece 3 lira’ya, dört çeşit yemekten oluşan bir menüyü ise sadece 4 lira’ya yerken; bunun nasıl olabileceğini sorgulama yönüne gitmedikleri gibi, belediyeler de bu tip yerlere ayrıntılı bir denetim ve inceleme yapmıyorlar.

DSC_0017

4 metrekarelik bir büfede günde 500 sandviç, 300 kilo döner satabilen bir yer nasıl sağlıklı olabilir? İşte vatandaşların bu soruyu sormalarını ve ona göre tercihlerini belirlemelerini tavsiye ediyoruz. 

İş dünyası da şikâyetçi…

Gıda sektöründeki kayıtdışılık ve sağlıksız üretime karşı Avrupa’daki cezaların uygulanmasını isteyen iş dünyasının da, bu durumdan fazlasıyla şikâyetçi olduğu her platformda dile getiriliriyor. Zararlı ürünlerin marketlerden lokantalara, fırınlardan semt pazarlarına kadar her tarafta rahatça satılmasından şikâyetçi olduklarını belirten sektör temsilcileri, “Merdiven altı” diye tabir edilen kaçak işyerlerinde üretilen sağlıksız gıdaların, sahipleri tarafından bile tüketilmediğine dikkat çekiyor.

Lokantacılar ve Pastacılar Federasyonu Başkanı Kemal Kadal’ın şahit olduğu olay, gıda terörünün boyutlarını gözler önüne seriyor: “Yüzlerce insana gıda hizmeti sunan bazı işletme sahipleri, kendi ürettiğini asla yemiyor. Halka gıda satıp da sefertasıyla evinden yemek getirip yiyenleri görüyoruz. İşyerindeki gıdaya kendisi bile güvenmiyor. Çünkü üretim aşamasına bire bir şahit oluyor.”

Federasyon Başkanı Kadal, Türkiye’de hiçbir vergiye tabi olmadan ruhsatsız çalışan yüzbinlerce lokanta ve büfe olduğunu belirtirken; vatandaşın vitrinlerde yazan “Köfte- ayran 1,5 TL” yazısına kanmamasını öneriyor. Bu fiyata köfte satmanın imkânsız olduğuna işaret eden Kadal; “Merak ediyorum, nasıl bunu başarıyorlar? Etin kilosu belli… Ne koyuyorlar o köftenin içine de bu kadar ucuza satabiliyor?” diye soruyor.

Sokak aralarında, kenar mahallelerde çalışan ruhsatsız işletmelerin ürünlerde at, eşek, domuz eti, kuş gribinde imha edilemeyen tavuk kullanıldığını ifade eden Kandal, bu işletmelerin halkın ekonomik yapısını fırsat bilerek sömürü yaptığı görüşünde. Federasyona bağlı 300 işletmenin sıkı denetlendiğini belirten Kandal, ruhsatsız işyerlerinin kayıt altına alınmasıyla devletin vergi kaybının da önleneceğini anlatıyor.

Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Taylan Kıymaz da, gıda terörünü önlemenin vatandaş, sanayici ve devletin işbirliğiyle sağlanacağını belirterek; konunun devlet politikası haline getirilmesini istiyor. Kayıtdışılığın kısa vadede çözülemeyeceğine işaret eden Kıymaz, çıkarılan yasa ve yönetmeliklerin kağıt üzerinde kalmasından şikayetçi: “Gıda işinde uzman kişiler çalıştırılmayarak kısa vadeli kazançlar ön planda tutuldukça ve AB kriterleri ciddiyetle uygulanmadıkça, kayıtdışılığın belini kırmak mümkün değil…” Taylan Kıymaz’a göre, tesislerde gıda üretimi ve bilimi konusunda eğitim görmüş insanlar istihdam edilmeli…

DSC_0016

 

 

 

k iletişim yayınları

Beğenebileceğiniz Diğer Haberler

Bir yorum bırakın