Sporun iyileştirici gücü ile değişmeye hazırım!

Yazar: Nezihe Altuğ

Spor; artık bir sosyal kurum olarak günümüzün en köklü, popüler, yaygın bir faaliyet sahası ve kalkınma aracı olarak karşımıza çıkmakta. Spor, aynı zamanda geri kalmış ülkelerin kalkınma yolunda önemli bir fırsat da sunmakta; alt sınıf insanların, sınıf atlaması yolunda yaygın etkenlerden birini de oluşturmakta. Aşırı ısınan bir ekonomiyle var olan futbol endüstrisi de aynı zamanda.

Spor denince ilk akla gelen “top” ile sadece oğlan çocuklarının değil, kız çocuklarının da çok fazla haşır neşir olduğu bir çağda yaşıyoruz. Artık spor, tüm insanların erişimine de açık. Çocukken aynı çantanın içine hem kramponlar hem de kitaplar koyabiliyorduk, oysa futbol topu ile kitap kesinlikle birbirinin ikamesi değildi. Nedendir bilinmez, çok küçük yaşlarda peşine düşülür yuvarlak nesnelerin. Babadan oğla geçen genetik bir durum sanki top oynamak, oynatmak. Düşünsenize, sıradan bir futbolcunun yıllık geliri, muhtemelen “üst düzey” bir yazarın yaşam boyu elde edeceği gelire bile denk değil. Bir zamanlar çizgi romanların da etkisiyle toprak sahalarda hayranlık duydukları oyuncuların adlarını sayıklayarak top koşturan çocuklar, büyüyünce neredeyse birer mücahit gibi taraftarlaşan, birer çete üyesi gibi yolsuzlaşan, birer iş adamı gibi hukuka ve maliyeye gömülen insanlar haline geldiler.

Sporun bir evrensel din olma yolunda olduğuna dair tahminler de yürütülmekte. Arjantin’in Buenos Aires şehrindeki Bonbanera Stadı’nın duvarında “Dinim futbol, Peygamberim Maradona, Mabedim Bonbanera” yazıyor olması, sapkınlığın hangi boyuta doğru gittiğinin bir işareti. Ülkemizde de olduğu gibi şike soruşturmalarıyla ve şiddet yasalarıyla spor, gerçek ve çirkin yüzünü göstermekte. Bunun yanı sıra sağlıklı bir toplum olmakta, dünya ile bütünleşmekte, kalkınmakta, sosyal adaletli, temiz çevreli bir toplum olmakta sporun yeri ve önemi inkâr edilecek gibi değil. Belki yeniden kramponların yanına kitapları koyduğumuz zamanlara geri dönmenin, bize sporu gerçekten sevdirenleri defalarca yazmanın vakti geldi.

MyClub, işte böyle bir yer. Spor yapmak, kendinize özen göstermek ve rahatlamak, MyClub’ı tercih etmeniz için o kadar çok sebep var ki! Bilişsel beceri, eleştirel düşünce, kitlesel eğitim bunlardan birkaçı, sıralamakla bitmez. MyClub’da bize sporu sevdiren eğitmenlere ve üyelere; “toplumdaki bir ferdin spor yolu ile kendi toplumu ve ülkesi ile nasıl daha mutlu bir hayat yaşayabileceğinin sırrını, sporun iyileştirici gücünü” sordum. İşte cevaplar:

BUĞRA TANRIÖVER (MYCLUB – PERSONEL TRAINER & FITNESS COACH)

MyClub ile hikâyem yola çıkmakla başladı. Gitmek; hangi dilde olursa olsun yeni bir hayatı, hatta yeniden doğmayı işaret ediyor. Bedeni ve ruhu iyileştiriyor. İnsan ancak spor ve edebiyatta kendiyle baş başa kalıyor, hesaplaşıyor, yolun kendisi oluyor. Okumanın ne kadar kıymetli bir şey olduğunu; insanın zihni, ruhu, benliği için ne derecede hayati değer taşıdığını herkes biliyor. Spor, büyük önem verilen birçok sosyal değerin oluşmasına ve sürekli hâle gelmesine işte bu yüzden yardımcı oluyor. İnsanlar spor kavramı içerisinde kendilerini ifade edecekleri bir alan buluyorlar, en azından bu tür etkinliklere destek vererek bir sosyalleşme süreci içerisinde yer alıyorlar. Bu durum insanların psikososyal bakımdan gelişmelerine yardımcı olmakla birlikte, spor bu işlevi daha farklı birçok yolla da başarabiliyor. Hem yerel hem de ulusal ekonominin büyümesine ve gelişmesine önemli ve büyük katkılar sağlıyor. Olimpiyatlar gibi büyük oyunlar, futbol ve basketbol gibi her hafta gerçekleşen müsabakalar, sadece iş alanı sağlamanın dışında doğrudan veya dolaylı olarak diğer ekonomik faaliyetleri de yaratıyor.

Sporun iyileştirici gücünü ülke kalkınması noktasında düşünürsek neler yok ki… Spor; bilim dalları, eğitim kurumları, yönetimi, kulüpleri, turizmi, taşımacılığı, teknolojisi (araç, gereç vb.), mimarisi (stat, salon, saha vb.), giyimi, spor sağlığı, beslenmesi, güvenliği, yayını (yazılı, görüntülü ve sesli), spor muhabirliği ve yorumculuğu gibi birçok sektörle iyileştirici gücünü her gün değişen teknolojisiyle birlikte göstermekte. Bedenin iyileştirici gücü açısından düşünecek olursak; beden imgesi problemleri, artık kadın ve erkekleri spor salonlarına taşıdı. Hatta rekabetçilik boyutlarında. Para kazanırken, proje yaparken, partnerini seçerken, kendisini diğer erkeklerle ve kadınlarla kıyaslayanlar artık bedenlerini ve kaslarını da kıyaslıyorlar. Beden için hayatı tehlikeye atan kadın hikâyelerinde bile azalma var. Sporla yolculuk, inanın edebiyat gibidir. Denilebilir ki edebiyatın ve sporun kendisidir yola çıkmak; yolda olmak, kimi zaman durduğumuz yerden dünyaya, kimi zamanda dünyanın durduğu yerden içimize doğru ilerleriz. En çok da kaçıp gitme isteğiyle boğuşuruz. Çeşitli toplumsal, ailesel ve siyasal sebeplerin arttığı zamanlarda yolda oluruz. Çünkü yolun, yolculuğun ve değişim isteğinin çağrısını insan, ancak kendi içinde yaşar. MyClub’da kendimiz olmak için buluşmak dileğiyle, hoşçakalın!

FIRAT CAVAŞ (MYCLUB – BOSU PERFORMANCE & FITNESS YÖNETMENİ)

Merhabalar, kariyerimin son 8 yılı MyClub bünyesinde olmak üzere 15 yıla yakındır fitness sektöründe çalışıyorum. 7’den 77’ye bütün yaş gruplarıyla ve farklı popülâsyondan insanlarla çalışmaktayız. Fitness eğitmeni olarak ne iş yaptığımı soran insanlara genel olarak verebileceğim en iyi cevap, insanların sağlıklı yaşamasına yardımcı olmak diyebilirim. Her ne kadar kulübümüzde profesyonel sporcular veya performansı geliştirmeye yönelik antrenman yapmaya gelen insanlar varsa da, bunlar üyelerimizin yüzde 10’luk bir kısmıdır. Yani bizim öncelikli amacımız, insanların sağlıklı bir yaşam sürdürmesini sağlayarak yaşam kalitelerini arttırmak.

Sizin de yazınızda belirttiğiniz gibi, ülkemizde spor kültürü olarak toplumumuzun geneline bakıldığında bir tek futbol ile ilgilendiğini görüyoruz. Ve bunun da çoğunluğu sadece izleyici olarak. Ne acıdır ki bütün imkânlara sahip profesyonel futbol takımlarımız ve Milli Takımımız bu kadar başarısız olurken, devletten doğru dürüst destek almayan çok sınırlı yayın organlarında haber olabilen engelli sporcularımız ve diğer birçok amatör branşların başarılı olması çok büyük bir ironi gibi geliyor bana. Burada gerçekten hepimizin; devletin, medyanın ve toplumumuzun şapkamızı önümüze koyup bir düşünmesi gerek. Bir yerlerde kesinlikle bir yanlış yapıyoruz. Biz MyClub’da çalışan fitness eğitmenleri olarak, burada sadece üyelerimize hizmet veriyoruz. Ancak onlara dokunuyoruz, yardımcı olabiliyoruz. Ve bu insanlar belli bir sosyoekonomik seviyenin üstündeki insanlar. Ama ülkemizde gerçekten egzersiz kültürü, diğer batılı ülkelerle karşılaştırdığımızda çok düşük seviyelerde. Maalesef toplumumuzda şöyle yanlış bir algı var; egzersizi sadece kilolu insanlar yapmalı, zayıf ve sağlıklı insanların yapmasına gerek yokmuş gibi düşünülüyor.

Üyelerimizin birçoğu kilo aldığı zaman veya yaz yaklaştığı zaman düzenli egzersize başlıyorlar. Bu tabii ki çok yanlış bir düşünce. Eğer biz gerçekten hem fiziksel hem de psikolojik anlamda sağlıklı bir birey olmak istiyorsak, egzersizi yaşamımızın bir parçası haline getirmemiz gerekiyor. Düzenli ve istikrarlı bir şekilde egzersiz yapmalıyız. Ayrıca egzersiz yapmak için illaki herkesin MyClub gibi salonlara üye olmasına da gerek yok. İnsanların yeterli zamanı veya imkânı olmayabilir, ama günlük rutinlerine egzersizi ekleyebilir. Mesela işe yürüyerek gidip gelebilir, asansör kullanmayabilir, ofis ortamında basit egzersizler yapabilir vs. Evet, egzersiz yapmamak için bir sürü bahane üretebiliriz, saymakla bitmez. Ama unutmayın; “Bahaneler, yetersiz kişilerin argümanıdır”.

EMRAH YILDIRIM (MYCLUB – ATHLETIC PERFORMANCE):

Athletic Performance, sporcunun mesleğini en üst düzeyde icra edebilmesi için gerekli olan tüm fiziksel becerilerinin, onu en üst düzeye çıkartacak parçalarla; teker teker, büyük bir incelikle ilgilenilmesi, antrene edilmesi olarak tanımlanabilir. Aslına bakarsanız sporcular üzerinde fazlaca kullanılan bu terimi, MyClub üyeleri için minimize ederek kullanma yoluna girmemizle başladı her şey. Yani kendi sınırlarını keşfetmek.

Bu bağlamda kuvvet, kondisyon, koordinasyon, esneklik, ekip ruhu gibi önemli etmenler üzerine yoğunlaştık ve Athletic Performance dersimizin temelini atmış olduk. Birlikte bir şeyler yapabilmenin verdiği haz eğlenceli müziklerle taçlanınca; günlük stres bir tarafa, bizler bir tarafa olduk. Hareket etmeniz dileğimle…

BETÜL DALKIRAN (MYCLUB – PİLATES MATWORK):

Evrensel bilinç, düşüncelerimize ve kullandığımız sözcülere daima yanıt verir: “Değişmeye istekliyim.” Pilates ve yoga bunlardan biri. Değişmeye istekli olduğumuzu söyledikçe, yaşamımızdaki şeyler kesinlikle değişmeye başlayacaktır. Pilates, 20. yüzyılın başlarında Joseph Hubert Pilates tarafından bir egzersiz sistemi olarak geliştirilmiştir. Esas adı kontrolojidir. Günümüz yaşam şartlarında az hareketlilik, masa başı oturma süresinin fazlalığı dolayısıyla insan anatomisi zamanla bozulmakta ve ilerleyen zamanlarda eklem sakatlıkları (diz, omuz, bilek, kalça), postür bozuklukları (bel, boyun fıtığı) ve kaçınılmaz sonuç olarak kilo alımı oluşmaktadır.

Günlük hayatın bize getirdiği bu tip deformasyonları fark edemez, bedeni bu şekilde kullanmaya devam ederek, önlem almazsak, ileride çok geç olabilir ve tıbbi müdahaleler gerekebilir. Pilates, özellikle hareketsizlikten kaynaklanan tüm bu problemleri tıbbi müdahaleye gerek kalmadan tedavi eden, kasları daha derinden çalıştırarak güçlendiren ve sıkılaştıran bir sistemdir. Sağlıklı bir bedene sahip olmak istiyorsanız, sağlıklı bir omurganız olmalı. Böylece daha fit, daha estetik bir görünüme sahip olacaksınız. Haftada 2-3 saat yaptığınız pilates sizi daha sağlıklı, daha mutlu, kendine güvenen bir birey haline getirecektir. Ve son olarak nefesten bahsetmeden olmaz. Pilates sayesinde doğru nefes tekniğini öğrenecek, bu tekniği yaşamınızın her alanında kullanacak ve doğru nefes almanın size ve bedeninize sağladığı hafifliği hissedeceksiniz. Spor ve hareket dolu günlerde buluşmak dileğiyle…

BURÇİN KARASU (MYCLUB – HATHA YOGA ASIST):

Yogaya tamamen bir tesadüf eseri başlamıştım ve benim en büyük tutkum olarak devam etti. Çünkü ben spor yapmak değil, bedenimin farkına varmak istedim. Bu yüzden yoga bende her zaman ayrı bir etki bırakmıştı. 14 yıldır yoga eğitmenliği yapıyorum, ömrüm elverdiğince de yapmaya devam edeceğim. Yoga, insanın yaptığı bir spor dalı değildir. Bir felsefeden doğmuş, bilimsel bir dal olarak bilinçle, farkındalıkla yapılması gereken özel bir şeydir. Farkındalığı yaratırken, bedenin hangi kısmının çalıştığıyla ilgilenirken, aynı zamanda bilinçaltını biraz daha rahatlatarak, düşüncelerinizi biraz daha sakinleştirip bedeninize odaklanmanızı sağlayacaktır. Bedene dengeyi, gevşemeyi ve farkındalığı öğreterek, kendi kendinizin şifası olacaksınız. Haftada minimum iki, en fazla dört kez yapabilir, bedeninizi hem dinlerken hem de kaslarınızı çalıştırabilirsiniz. Böylelikle beden yogaya yaptıkça daha çok alışacak, zamanla daha çok bedeninizin farkına vararak, vücudumuz için iyileştirici bir güçten öte beden farkındalığımızı artırarak, zaten kendi şifamızı kendiniz bulunmanızı sağlayan bir araç olacaktır.

Nasıl ki iyi bir okur olmadan iyi bir yazar olunmuyor, bunun yanı sıra düzenli bir yazma alışkanlığı ve araştırma da olmazsa olmazların arasında. Anlatıyı okura belli etmeden, olayların akışı içerisinde bütün bunların onlara önemsiz detaylarmış gibi görünmesini sağlayarak biçimlendirmek, bir yazarın en zor işlerinden biri. Bir yazar bunları yaparken, okura doğru mesajları vermek zorunda. Biz spor eğitmenleri olarak, bundan hareketle düşüncenin gücüyle bedene şekil veriyoruz, modernitenin getirdiği “hız”la baş etmenin yolunu öğretiyoruz. Milan Kundera, “Yavaşlık” romanında “Hız, teknoloji devriminin insana armağan ettiği bir çılgınlıktır” diyerek, hafızanın ve hatırlamanın yavaşlığını önerir. Hız’ın dili nedensizleştirildiğini, sınıf mücadelelerinin önüne geçtiğini, bu yüzden de düşünce evrimimizin, kültürel ekinimizin anımsatılması ve yavaşlatılması anlamına geldiğini söyler. İşte bu yüzden bizlerde bir an’lık bile olsa yavaşlıyoruz, değişiyoruz, “Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği”ni yaşıyoruz.

SEDA NUR ÇEVİK (FITNESS EĞİTMENİ):

Spor hocası olmak öyle zannedilenden daha öte, daha kutsal bir mutfak. Mesleğimi icra ettiğim ilk günden bu yana tüm öğrencilerime hayatta kalabilmeleri için “düşüncenin gücü” ile egzersiz yaptırmayı hedefledim. Sporla bir şeylerin değişmesi gerektiğini, yepyeni bir dünyanın kapılarını aramalarını istedim. MyClub’ın “Değişim Zamanı” sloganından hareketle 250 km mesafe kat edeceğimi söyledim. 26 yaşımdaki bu kararımın, 36 yaşıma ışık tutmasını diledim. “Eğer yarışmak isterseniz 1 km koşabilirsiniz, farklı bir hayat deneyimi yaşamak için maraton bitirebilirsiniz, fakat yaratıcıyı görmek istiyorsanız, işte o zaman ultra maraton koşmalısınız” diyen ünlü uzun mesafe koşucusu, Çek atlet Emil Zatopek’in bu ilham verici sözleri ile hayatımı bütünleyen 250 kilometrelik bir mesafeyi kat ettim.

Kim için, ne için sorusu olmadan, sırtımda on kilo çanta ile altı günde kat edilecek mesafede hayatta kalmaya çalışarak tanıştım kendimle. “Şimdilerde oldu ki başıma tez bir hastalık gelse, ne ola ki” der oldum, Özlem Tekin misali “Dağları deldim de geldim”. Sevgiyle birlikte özgüvenin başaramayacağı hiçbir şeyin olmayacağını, bunun da ancak değişimle, mutlu ve yaşayan bireyle olunacağını hissettim. Hayatlarının içinde yaşıyormuş numarası yapan tüm kayıp ruhları mıknatıs gibi çekebilen yapımı, yaratıcı tarafından bana bahşedilen bir özellik bildim. Kimi hayat kurtarmak, kimi inşaat yapmak için yaratılmışken, ben bu dünyaya barıştırıcı olarak gönderildiğime inandım. Beden ve ruhun bir bütün olma haliydi spor… Kimine göre eksi 3 kilo vermek olarak görülse de, görülenden çok daha fazlasıydı spor yapmak. İşte bu yüzden spor yapan her birey, özel ve detaydır benim gözümde. Beni dağlara çağırıp 250 kilometreyi koşturan güç ne ise, her bir bireyde bunun başka varyasyonları mevcut. Ben sadece onları bulup çıkarmak için MyClub’da görevli bir elçiyim. Sizde gelin! Hep birlikte düşüncenin gücüyle değişelim, değiştirelim.

HİLAL DÜZGÜN (ÜYE – EMLAK DANIŞMANI):

Huzurlu ve dengeli bir hayat için MyClub’dayım. Hayatın sonsuzluğunda bulunduğum noktada her şey mükemmel, bütün ve tam olsun istiyorum. Her şeyin hızlandığı, süreçlerin ıskalanıp sonuç odaklılığın arttığı son yıllarda her konuda iyileşmeye ve kendimizi iyi hissetmeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. Fakat bunun için her zamankinden daha az vaktimiz, tam da bu yüzden kendimizi bizi iyileştiren bir mekânda bulmak hayatımızı değiştirmek istiyoruz. MyClub böyle bir yer. İçeriye adım attığımız andan itibaren bedenimiz, savaş alanımız oluyor. Sporu acı çeken sıradan bireyin, acısını ve bedeni üzerinden ruhunu, kimliğini sahiplenmek, hayata ve insanlara “görün beni” demek için yaptığı bir eylem olarak görüyorum. Spor bir yerde de acıya karşı mücadele biçimi aslında.

Breton; “Ten ve İz” romanında birey bedeninde dövme, piercing, halkalama gibi işlemler yapıyorsa, topluma karşı da bir mücadele içine girmiş olur” demişti. Beden, kimliğin savaş alanı haline geldiğinde, toplum da bireyin savaş alanına dönüşüyor. Ülkemizde ataerkil zihniyetin tarihsel güç araçlarından olan ve kadın bedeni üzerindeki kontrolü amaçlayan şiddeti tartışan, “Kadına Yönelik Şiddet ve Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddetin Durumunu” düşünecek olursak, gücü elinden alınan kadın ve anne kimliğimi spor yaparak koruyorum. “Hakikatin bulunduğu yerde mi duruyor peki zaman?” diye düşündüğüm oluyor. “Kaynağı belirsiz düşlerimizde, bilinçaltımızın bilinçsizliğinde mi; binlerce yılın kalıntılarını emen, sokaklarına, evlerinin temellerine karan şehirde mi; yoksa çocukluğumuzda, çocukluğunda gerisinde, ötesinde, diplerde mi?” diyen sorularla gündelik yaşamın akıldışlığını hep örtmek istiyorum, spor yaparak bedenime iyi bir arkadaşım olarak bakıyorum. Kadının topluma ayak uydurma sürecini, acı ve mutlulukla baş edebilmesini, hem benlik bilincini geliştirip hem de toplumsal kimlik oluşturmasını bekleyen, vermeden almak isteyen bir kültürde ayakta kalmaya çalışıyorum. Var olma gücünü elde eden kadın kimliğini temsil etmek için tüm kadınları benimle birlikte MyClub’da sağlıklı ve özgür olmak için spor yapmaya çağırıyorum.

İLAY KANTEKİN (ÜYE – ANTRENÖR):

Düşler Akademisi’nin gönüllü eğitmeniyim. Hayat, gönülden verdikçe daha keyifli ve yaşanabilir bir hale geliyor. Engelli ve özel çocuklarla spor aktiviteleri yaparak, sporun iyileştirici gücünü daha yakından keşfettim. İyileştirdikçe iyileştim. Yetenekleri keşfediyorsunuz. Düşünsenize, engelli bir çocuğun ilk kez sporla karşılaşması pek de kolay olmayan bir durum. Tek başına hareketleri yapamaz, morali düşüktür, bir elin onu desteklemesi, ona el vermesi, motive etmesi başlarda çok önemlidir. Engeli olmayan bir bireyin bile desteklenmeye ihtiyacı olurken, özel bireylerin üç kat fazlasıyla desteğe, ilgiye ve motive edilmeye ihtiyaçları vardır.

İlk başlarda zor gibi görünen bu aşama, o kişiye bir şey öğrettikçe, bir sorusunun cevabı oldukça, keşiflerinde o kişiye cesaret verdikçe, “yapabilirsin” gücünü ona gösterdikçe, başardığı noktada sevincini paylaştıkça anlamlı. Bunları yaparken o kişinin değişimine şahit olmak, günden güne daha iyi olduğunu görmek, öğrendiklerini tek başına uygulayabiliyor olmasını izlemek ve tüm bunları yaparken yaşam sevincinin artması halinden memnun ve hoşnut olması, enerjisinin yükselmesi ile gülümsemelerin arttığını görmek, iyileşmenin en güzel örneği. Sizler! Emeklilik projelerini evirip çevirenler, bir yatak odasına kapanıp ömür boyu dünyadan vazgeçenler, gittikleri bir davette bir köşede duran nazik insanlar, mümkün olduğu kadar farklı deneyimlere açılın. İyileştirdikçe, siz de iyileşin…

DİLEK BOYACIOĞLU (ÜYE – İLETİŞİM SEKTÖRÜ):

“Şimdi değişme zamanı” sloganıyla seslenen MyClub’dayım. Hız, sosyal hayatımızın içerisine de girerek tüketimi destekleyecek yeni ve ilginç kavramlarla birlikte mekânlar da yarattı. Tüm hayatları ve bu hayatların seçimlerini şimdiye indirerek, sürekli değişimi canlı tutuyor. Biraz önce tükettiğini daha hazmetmeden, yeniden aynı şeyi tüketmeye kodlanıyor insan. Toplumu bireye, bireyi de kişiye indirgeyerek toplum bilincini kesintiye uğratıyor. Sadece şimdiki an’ın yaşanmasını öneriyor.

İki çocuğum var, anneyim. Sürekli hayatımızda neler olmasını istiyorsanız, o cümlelerle insanın kendisini ifade etmesi gerekiyor. Kendimi iyi hissettirecek mekânlarla ancak hayatımın düzgün gideceğini, kendimi sevmemle ancak kendimi iyi hissedeceğimi düşünüyorum. MyClub böyle bir yer. Bilinçaltım öylesine itaatkâr bir hizmetkâr ki, eğer “olmak istiyorum” veya “olacağım” gibi gelecek zaman kipi kullanırsam, gerçekleşmesini istediğiniz şeyler daima gelecek zamana ait olacak. Yani “zaman elimin altında olacak, olmayan gelecekle”. Zamanla yarışan tüm anneleri, zamana meydan okumak adına MyClub’a çağırıyorum.

NEZİHE ALTUĞ:

MyClub eğitmenlerinin ve üyelerinin tüm bu söylevlerinden yola çıkarak anladım ki toplum, bir fotoğraf karesindeki statik ve durağan insan kalabalığı değildi. İnsanın olması, toplumun olabilmesi için gerekli fakat yeterli değildi. Çünkü toplum, bir beşerî ilişkiler ağıydı. İnsanlar arası ilişki, iletişim ve etkileşim olmazsa bu ağ oluşamazdı. Bu ağın oluşmadığı ortamlarda sosyal dinamizmden, dolayısıyla toplumdan da bahsedemezdik.

İnsan bir kitabın sayfalarını çevirmeye neden başlardı ki? Şüphesiz ki ilk niyetiniz iyileşmek değildi. Kimimiz başkalarının hikâyelerini içinde kendimizi arayıp bulmayı arzulardık, kimimiz de edebiyattan bizi şaşırtmasını hiç bilmediğimiz dünyaları, hiç görmediğimiz yerleri anlatmasını isterdik. Ama başkalarının bize anlattığı hikâyelerin içine dalıp gitme isteğinin altında yine de kendimize dair bir arayış, bir iyileşme umudu yok mudur?

Edebiyat ve spor, bize insan ruhunun derinliklerini gösterir doğası gereği. İnsan ruhunu tanımaksa iyileşmenin kendisidir. Öyle ki, insanın ruhunun iyileştiği yer diyebiliriz kütüphanelere, spor salonlarına. İyi seçilmiş bir spor salonu, sık rastlanan ruhsal sıkıntılar için mükemmel bir dispanserdir; tedavi edici olmasının yanı sıra önleyici de olabilir. MyClub’da buluşmak dileğiyle!..

spor

k iletişim yayınları

Beğenebileceğiniz Diğer Haberler

Bir yorum bırakın