Dr. Ufuk Yaltıraklı: Felsefe artık fildişi kulesinde değil!

Yazar: Nusret Karaca

Felsefeyi tüm hayatının merkezi haline getiren felsefeci, çift ve birey terapisti Dr. Ufuk Yaltıraklı, ‘Berlin Felsefe Akşamları’nı tam 13 yıldır organize ederek, anlam odaklı Logoterapi ve Varoluşçu Psikoterapi’nin felsefi geri planını temel alıyor ve felsefeyi yaşama sokmayı, ondan sağlıklı bir ruh yapısı için gerekli olan ‘iyi yaşam’ anlayışını kazanmayı hedefliyor. Çalışma alanlarını metafizik, ontoloji, etik, siyaset felsefesi ekseninde yoğunlaştıran Dr. Yaltıraklı ile Berlin’den Kadıköy’e taşıdığı ‘Felsefe Akşamları’ ışığında felsefenin uçsuz bucaksız dünyasını konuştuk.

Felsefeyi nasıl tanımlarsınız?

Felsefenin ne olduğu hakkında günümüze kadar sayısız kitaplar yazıldı, toplantılar yapıldı. Bence felsefeyi herkesin anlayacağı dilde anlatan güzel bir metafor var; onun bir yol olduğuna dair ifade ediliş biçimi, hatta bu bir orman yolu… Ben sadece şunu eklemek istiyorum; felsefe yapmak, otoyolu terk edip orman yolunda yaya yürümektir. Bu öncelikle şu anlamı taşır; orman yolunda otoyoldaki gibi kuralları gösteren tabelalar yok. Yalnızsınız, sadece aklınız ve duygularınızla bir gezintidesiniz. İzlemeniz gereken sabit bir çizgi yok. Rastladığınız her bir kuru dal, bir çiçek, bir mantar vb. düşünce tarihinin izleridir. Her türlü anlatıdan, masaldan, mitolojiden uzaktasınız. Ormanın temiz havasını içinize çekerek, bu izlerle konuşmaya başlayabilirsiniz. Felsefe ortamını bulmuş, anlatı ve kurallardan kurtulmuş, düşünce üretmeye soyunmuştur artık.

Geçmişten günümüze felsefe okulları ve felsefe çalışmalarını genel anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz? Felsefenin farklı bakış açısı kazandırma ve toplumsal yaşama etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hangi birisini anlatayım? Bu soru bir söyleşi sınırlarını fersah fersah aşıyor. Fakat şunu hepimiz görüyoruz ki, dünyanın sorunları gerçekten ciddi biçimde arttıkça, benim gözlemleyebildiğim kadarıyla Almanya’da ve Türkiye’de sorunlara felsefi açıdan yorumların ve çalışmaların artmış olması. Sanırım Fransa’da da durum böyle. Almanya’da felsefeciler artık felsefenin felsefeciler arasında mektuplaşmaktan çıkması gerektiğini vurguluyor. 90 yaşına basan ünlü filozof Habermas’ın gerektiğinde dünya sorunlarıyla ilgili eleştirel yorumlarını ve çözüm arayışları hakkındaki düşüncelerini sürekli duyarız. Televizyonlarda felsefe programlarına da rastlayabilirsiniz. Türkiye’de de son senelerde felsefenin halkla buluştuğunu izliyor, duyuyorum. Eskiden üniversite salonlarında hapsolmuş olan felsefe, bugün çeşitli sivil kuruluşları ve belediyelerce desteklenmekte. Tüm politik ve ekonomik olumsuzluklara rağmen bu durum sevindirici. Felsefe artık fildişi kulesinde değil.

Ufuk Yaltıraklı

Felsefenin kişisel gelişimdeki rolünü nasıl yorumlarsınız?

Bu çok önemli bir konu. Sokrates’i düşünün, ne demişti; “Sorgulanmamış bir yaşam, yaşamaya değmez.” Onun zamanında bildiğiniz gibi bilimler bugünkü gibi dallara ayrılmamıştı. Ne psikoloji vardı, ne sosyoloji… Felsefe bunların hepsiydi. Yaşamı sorgulamak tamamen kişisel ve psikolojik bir mesele. Üstelik bu sorgulamanın nasıl yapılacağını da söylüyor Sokrates: “Ruhuna mukayyet olmak istiyorsan felsefeyle uğraş. Felsefe, her şeye olduğu gibi kendinize de belli bir mesafeden bakmasını öğretiyor. Ne oluyor kendine uzaktan baktığında? Kendi kendinin terapisti olmuyor musun? Kendini başkasının gözüyle görmüyor musun? Ve gerekli çözümler üzerinde düşünmeye başlamıyor musun?”

Felsefe eğitimin okullarda verilmesinin öneminden bahseder misiniz?

Felsefe derslerinin Türkiye’de okullardan kaldırıldığını duydum. Bu kuşkusuz genç bireylerin düşünme ve sorgulamayı öğrenme konusunda en önemli düşünme faaliyetini ellerinden almak anlamına geliyor. Gençler ve de çocuklar ancak felsefe ile soru sormasını, çeşitliliği, farklı olana ilgiyi, düşünce dünyasının tek renkli olmadığını öğrenebilirler. Aslında felsefe eğitimi ilkokulda başlamalı. Dikkat ederseniz, bu yaşlardaki çocuklar gerçekten de felsefi sorular sorar. Fakat toplum kendi anlamsız anlatılarıyla bu yetiyi çabucak boğar ve tek kalıpta düşünen insanlar yaratır.

Afşar Timuçin, “Test bilgisi felsefe bilgisi değildir” demişti bir söyleşisinde. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Tamamen katılıyorum. Bakın soru şu: Test bilgisinde Sokrates’in kastettiği anlamda neyi sorguluyorsunuz? Hiçbir şeyi… Ezberlenmiş kalıpları dile getiriyorsunuz sadece. Oysa felsefeden söz ederken, bir düşünce faaliyetini vurguluyoruz. Felsefe bir alışveriş, akıl ve duygularla değerlendirme, ifade etme şekli…

Düşünmek, üretmek, kısacası felsefe yapmak için okuyucularımıza neler önerirsiniz?

Bunun için yukarıda sözünü ettiğim otoyolu terk edip, ormanda gezinmeniz gerekiyor. Önce kuralların, anlatıların, mitosların dışına çıkmamız gerek. Yeni şeyler üretmek istiyorsak, temiz orman havasına ihtiyacımız var.

Bir eğitimci olsanız, öğrencilerinizi yalnızca kitap bilgileriyle mi değerlendirirsiniz, yoksa ürettikleri düşüncelerle mi?

Bir eğitimci olsaydım, öncelikle düşünce üretecek bir ortamı, orman havasını yaratmaya çalışırdım. Önce eleştirel ve sorgulayacak bir havayı içlerine çektikten sonra, “Hadi gelin şu kitap bilgilerine bir bakalım” derdim. Ve felsefe başlardı.

Berlin’de başlatıp, dönem dönem Kadıköy’de sürdürdüğünüz felsefe toplantılarını bir de sizden dinleyelim…

Bu toplantılar aslında “Berlin Felsefe Akşamları” olarak 13 senedir Berlin’de hayata geçiriliyor. Etkinliklerin Kadıköy ayağı, Kadıköy Belediyesi’nin de desteğiyle başladı ve bugünlere geldi. Dördüncü seneye giriyoruz. Tabi Kadıköylülerin felsefe merakı sayesinde de geliştiğini söyleyebilirim. Toplantıları her üç ayda bir yapmaya çalışıyorum. Yaz aylarında da Bodrum, Marmaris ve Gökova’da devam ediyor. Bunları da genellikle Kadıköylüler organize ediyor. Özellikle bu işlerin profesyoneli sayılan Nesibe Müsevitoğlu’na teşekkürlerimi iletiyorum.

Nörofelsefe kavramını okuyucularımız için anlatır mısınız?

Nörofelsefe, günümüz felsefesinin en önemli konularından biri… Bilginin, özellikle de bilincin ne olduğu sorusu hâlâ gündemde. Felsefe bu konuda 2 bin 500 senedir düşünce üretiyor. Fakat nörolojinin ve beyin araştırmalarının son 30 yılda yaptığı ilerlemeler ortada. Öte yandan, biyokimya bize yeni düşünce alanları yarattı. Artık şu kesin; bilinç sorunu felsefeciler, nörologlar ve biyokimya ile uğraşanların birlikte çalışmalarıyla anlaşılabilir. Churchland çiftinin 1980’lerde başlattığı nörofelsefe konusunda bugün oldukça ilginç tartışmalar ve yayınlar var. Nörofelsefe, bizi düşünmeye ve düşünce üretmeye davet ediyor.

Son olarak yurt dışındaki çalışmaları dinleyebilir miyiz?

“Berlin Felsefe Akşamları” dediğim gibi 13 senedir devam ediyor. Amacım, Türkiye’den de felsefecilerimizi ara sıra Berlin’e davet edip, bu felsefe toplantılarına katılmalarını sağlamak. Şimdiye kadar bazı değerli felsefecilerimizin katılımını sağladık ama bunun düzenli olması için çalışıyorum. Ben aynı zamanda çift ve birey terapistiyim. Bazı özel durumlarda terapi ve felsefeyi birleştirmeyi deniyorum.

*** *** ***

Evet, kısa ve anlamlı bir zaman dilimiydi Sayın Dr. Ufuk Yaltıraklı söyleşisi. Söyleşinin sonuna ben de Nusret Karaca olarak size kısa bir not düşeyim. Okullarda (liseler) şu an felsefe dersi okutuluyor. Haftalık ders saati az bile olsa. Yıllar önce kaldırılması gündeme gelmişti. Bu arada bize zaman ayırdınız ve felsefe hakkındaki düşüncelerinizi paylaştınız. Umarım böyle bir söyleşiyi öğretim arasında bir fırsat ve zaman dilimi yaratabilirsek görev yaptığım okulda da gerçekleştiririz. Söyleşi için teşekkür ediyorum.

DR. UFUK YALTIRAKLI KİMDİR?

Felsefeci, çift ve birey terapisti… İstanbul Üniversitesi’nde felsefe, psikoloji ve sosyoloji öğreniminin ardından Freie Universiteat Berlin’de doktora seminerlerine katılıp, tezini İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde verdikten sonra Berlin’e dönerek, önce iki büyük üniversitesitede (Freie Universiteat Berlin – Humbolt Universiteat zu Berlin) yıllarca dersler vermiştir, daha sonra Nürnberg-Erlangen Friedrich-Alexander Üniversitesi’nde beş sene öğretim üyesi olarak çalışmıştır.

Dr. Ufuk Yaltıraklı, Berlin’in saygın pisikoterpi enstitülerinden olan Institut für Systemische Impulse und Ausbildung’da psikoterapi eğitimi alarak terapist olarak çalışmaya başlamış, ayrıca Almanya Sistemik Psikoterapistler çatı örgütü olan Systemische Gesellschaft’ten (SG) de terapist olarak çalışma sertifikasını alarak, sistemik çift ve birey terapisti ve danışmanı olarak çalışma hakkına sahip olmuştur.

Ayrıca, ‘Berlin Felsefe Akşamları’ olarak tanınan etkinliği 13 senedir sürdürmekte olan Dr. Ufuk Yaltıraklı, özellikle bu seminerlerde anlam odaklı Logoterapi ve Varoluşçu Psikoterpi’nin felsefi geri planını temel alarak felsefeyi yaşama sokmayı, ondan sağlıklı bir ruh yapısı için gerekli olan ‘iyi yaşam’ anlayışını kazanmayı hedeflediği için Berlin’de büyük bir ilgiyle izlenmektedir. ‘Berlin Felsefe Akşamları’nın adeta bir grup terapisine dönüşmesi, birçok izleyiciyi kendine çekmiş ve olumlu eleştiriler almıştır. İlgi ve çalışma alanları Metafizik, Ontoloji, Etik, Siyaset Felsefesi, Fenomenoloji, Hermeneutik’tir.

k iletişim yayınları

Beğenebileceğiniz Diğer Haberler

Bir yorum bırakın