Kadıköy Plajları’nda Mayonun Serüveni…

Yazar:

Dr. R. Sertaç Kayserilioğlu

İlk çağlarda suya çırılçıplak giren insanoğlu, bedeninin tümünün su ile teması ile sanki özgürlüğünü kanıtlıyordu. Ne var ki; zamanla gelişen örf ve adetler, yüzme kıyafetlerine de tarihindeki evrimini geçirtecekti… İşte mayonun 102 yıllık geçmişine bakıldığında, vücudun hangi kısımlarının örtülme­si gerektiğinin tartışıldığı sos­yal bir tarih ile karşılaşılmakta. Erkekler oldum olası “don-gömlek” ile denize girerken, 1700’lü yıllarda kadınlar vücudu boydan boya kaplayan bir deniz elbisesi ile yüzmüş. Suyla temas edince içini göstermeyecek kalınlıktaki bir kumaşa, yırtılmasın diye güçlü dikişler atılmış bir elbisedir sanki bu…

Hanımların plajlarla tanışarak, bu kumsalları ve plaj giysilerini ayrıca sevişi ise, 1800’lü yılların ortalarına rastlamakta… Omuzlardan dize, ayrıca da bacakları kaplayacak bir kıyafet tasarımı içinde önceleri şapka ve pelerinlerini çı­karmadan elde şemsiye kumsalda “güneşlenen” hanımlar, bir süre sonra çevredeki erkeklerin yüreklerini hoplattıklarına aldırmadan eteklerini diz­lerine kadar toplayarak girmişler sahil sularına… Ama yine aynı dönemlerde, tutuculuk ve ahlak gösterişinin damgasını vurduğu Kraliçe Victoria İngiltere’sinde, denizde rahat yüzebilmeleri ve karşı cinsi tahrik etmemeleri için, kadınlar ancak denizin üzerinde yüzen soyunma kabinini andıran özel yüzme makineleri içinde denize girebilmişler.

1900 yılında Avrupa plajları...

Avrupa’da 1900′lü yıllara yaklaşıldığında ise çok çekici gözükmese de kadınların artık çıplak vücutlarının özgürlüğünü ilan edeceklerinin sinyalleri verilmiş.  Vücutlarının daha az kısımlarının örtülmesi gerektiği inancı ile giysiler; diz kapaklarının biraz üzerinde olarak iki parçalı deniz kıyafetlerine dönüşmüştür artık.  Mayonun bildiğimiz haldeki görünüşü ise 1900′lü yıllar ile gelmiş.  1907 yılında Amerika’ya gelen Avustralyalı yüzücü Annette Kellerman’in mayosu, bacaklarını kollarını ve boynunu gösterdiği için tutuklanışı, mayonun gelişiminde milat olmuş. Kadının hakkını arayıp savunuşu ise, ardında kemerli etek, kol ve yaka ağızları işlemeli tuvaletleri terk ettirip, plaj için özel kıyafetlerin yaratılışını sağlamış. Bundan böyle kimi kadınlar paçalı iç donu üzerine kolsuz fanila benzeri bir kıyafetle kendilerini se­rin suların koynuna bırakırken, daha şıklık meraklıları da; dize kadar inen bir iç donunu tamamlayan ve sanki yı­kanınca çekmiş görünümlü kısa, büzgülü bir elbise giymişler. Mayo ile aynı kumaştan atkılı bale pabuçlar ise 1913′te bir devrim gibi karşılan­mış

20. yüzyılın ilk çeyreği dolarken, deniz giysileri savaşının ilk raundu artık kazanılmıştır. 1930′lu yıllarla birlikte mayolar açılışa geçerken, önce kollara, ardından da kalçalara doğru giysiler küçülmeye başlamış. Bu anlamdaki ilk renkli mayolar dünyada ilk kez 30 Haziran 1930 tarihinde İngiltere’de görülürken, bugünün yüzücü mayolarını andıran şortlu mayolar, o yıllarda tüm kadınların bedenini süsleyip, alışılmadık bir çekicilik ve cazibe katmış kadın vücuduna. Hiç yüzmeseler bile, kadınlar mayo giymeyi sevmiştir artık…

Amerikalıların 1946 yılında atom bombası denemelerini yaptıkları Pasifik’teki “Bikini Adası”, aslında bir başka bombanın da habercisidir. Fransız modacı Louis Reard, ilk kez 5 Temmuz 1946 tarihinde Paris’te tanıttığı bu iki parçalı ve oldukça cüretkâr mayosuna bu bombaya istinaden mahsus “Bi­kini” adını vermiş,  beli açıkta bırakan ve o zamana göre “fevkalade müstehcen” bulunan bu mayo, Vatikan tarafından kınanırken, Fransa’nın bazı bölgelerindeki belediyeler tarafından da yasaklanmıştı.

Osmanlı Dönemi’nde ise, yıllar yılı erkekler suya paçaları uçkurluklu olan “paçalı don”lu olarak girerken, hanımlar; entarili yahut peştamallarına sarılı bir şekilde, dört tarafı tahta perde ile çevrili özel ya da umuma açık deniz hamamlarında serinlemiş. (Reşat Ekrem Koçu, halk şairi Kalender’in destanında 1850’li yıllarda Çardak Deniz Hamamı’ndaki güzelleri;  “-beline sarılı al peştamallı, gül endamlı nice üryan” olarak tarif ettiğini yazar).

1920’nin Kasım’ında Rusya’daki ‘Bolşevik İhtilâli’nin ardından İstanbul’a akın eden 145 bin Beyaz Rus’un bir bölümü, ertesi yaz bu kumsallarda özellikle de Florya kıyılarında arz-ı endam ederken, İstanbullular 1921 yazında bu Beyaz Ruslar’dan “kadınlı erkekli deniz banyosu” alışkanlığını göreceklerdir. Cumhuriyet ile birlikte sahiller doğal plajlarına kavuşurken, peştamal ve çarşaflar yerini artık mayolara bırakmış, 1930’lu 40’lı yıllarla da plaj kültürü iyice yayılmıştır. Günün Avrupa modasının mayoları ise başta Suadiye, Caddebostan ve Florya Plajları olmak üzere tüm plajlarda sergilenmeye başlamış, zamanla da tüm kumsallar tam bir “cazibe merkezi”ne dönüşmüştür.

İstanbul’un en güzel yıllarını geçirdiği 30’lu, 40’lı yıllarda,  yaz gelip de deniz trafiğinin Kadıköy’e doğru Moda’ya, Fener’e, Suadiye’ye aktığını gören Şirket-i Hayriye İdaresi, yoğunluğu tekrar Boğaz hatlarına çeksin diye yaptığı planı, o dönemde idarenin yönetim kurulu başkanı olan Necmettin Kocataş’ın torunu Betül Mardin Hanımefendi bakın nasıl anlatmakta; “O yıllarda Kadıköy taraflarında  ‘Suadiye’ diye bir yer moda  haline gelmiş ve de   insanlar  akın akın o taraftaki koylara, plajlara  gitmekte. Yeni zenginler Boğaz’ın güzel sularını yalılarını bırakıp, Suadiye’de küçük villalarda oturmayı tercih ediyorlar. Boğaz hattında çalışan Şirket-i Hayriye vapurları ise adeta bomboş gidip gelmekte”.  Görülen o ki; Kadıköy yakası, İstanbul’da denizin, plajın, sayfiyenin öteki adı olmuş. İstanbul’un karşı yakasından buraya yazlığa gelen halk, Bağdat Caddesi’nden ya da Fenerbahçesi’nden gelen yanları açık, penceresiz tenteli yazlık tramvaydan inip,  denizden yanmış tenlerini örten rengarenk giysileriyle Kadıköy İskelesi’nin önünü, ya daimi bir “açık moda merkezi”ne, ya da hiç kapanmayan  bir “açık hava defilesi”ne çevirmiş.

50′li yılların sonunda Brigitte Bardot, Ursula Andress, Raquel Welch gibi ünlü sinema artistleri ile birlikte popülaritesi artan bikini, 70′li yıllarda yeni bir aşama kaydedip üst parçasını atıp “Monokini”yi doğururken, 80′li yıllar Brezilya’dan çıkan ve ilham kaynağını Amazon kabilelerinden alan  “Tanga” ya da “G-String”leri dünyaya sunduysa da, 1990’larla birlikte bikini ile yarışa giren mayo hakimiyete son noktayı yeniden koymuştur. 2000′lere gelindiğinde ise bikini de mayo da artık kadın vücuduna yetmezken, vücudu saran mayo ile bikini arasındaki “Mayokini”ler hayatımıza girer olmuş. Anlaşılan o ki; Havva’yı sadece tek bir yaprakla örtünmeye ikna etmiş Adem’in sırrına ulaşamadan rahat etmeyeceğiz erkek milleti olarak :) )

Moda Plajı, 1960...

Suadiye Plajı, 1940...

 

k iletişim yayınları

Beğenebileceğiniz Diğer Haberler

Bir yorum bırakın