Timuçin Tecim ile İstanbul’u, Haliç’i, Balat’ı ve Kadıköy’ü solumak!

Yazar: Nusret Karaca

* 23 Mart 2022, İngiltere… “Nusret hocam günaydın. Bu ayın sonunda ailemle iki haftalığına Türkiye’ye geliyoruz. Bizim ev Göztepe’de, müsait bir zamanınız varsa görüşmek isterim. Selamlar, sevgiler.” (Timuçin Tecim)

* 2 Nisan 2022, Kadıköy – Göztepe… “Hocam merhabalar, ben geçen gün geldim. Müsait olduğunuz bir zamanda buluşmak isterim. Selamlar.” (Timuçin Tecim)

* 2 Nisan 2022, Kadıköy – Feneryolu… “Hoşgeldiniz! Göztepe’ye geldiğinizde haber verirseniz. Burada olur ve denk düşerse Özgürlük Parkı içinde bahçeli Fua Cafe var. Haberleşiriz. İyi bir tatil dönemi diliyorum.” (Nusret Karaca)

* 2 Nisan 2022, Kadıköy – Göztepe… “Biz zaten orada oturuyoruz hocam!” (Timuçin Tecim)


Evet, bu karşılıklı iletilerin sonucunda 1962 Balat doğumlu olup, ailesiyle önce Yeniköy, sonra da Göztepe’ye yerleşen, uzun yıllardır İngiltere’de Londra’nın güneybatısındaki Surrey bölgesinde yaşayan Podoloji (Ayak Sağlığı) Uzmanı Yazar, Şair Timuçin Tecim ile Göztepe Özgürlük Parkı’nda buluşuyoruz. İstanbul, Haliç, Balat üzerine derken zaman su gibi akıp geçiyor.

Haliç’in kokusunu İngiltere’den İstanbul’a, Kadıköy’e, Göztepe’ye getirmek ve birlikte İstanbul, Haliç, Balat ve Kadıköy’ü solumak… Sonra bir başka Balatlı Erhan Çipa da mesajı ile Ataköy’den katılmaz mı aramıza; “Selam iki yakanın çocukları” diyerek! Teşekkürler Timuçin Tecim, tatlı sohbetin ve kitapların için. Güzel bir zaman dilimiydi. Kısa süreliğine de olsa hoşgeldin Türkiye’ye!


Haliç!
Beni ve benim gibi o kıyılardan, o semt ve mahallelerden beslenenlerin daimi yuvası…
Hep söylerim; nereye gidersem gideyim”Ben Haliç”
Haliç ile bir kucaklaştın mı, bir daha ayrılamazsın.
Nerede olursan ol, nereye gidersen git!
Haliçle kucaklaşmak çok başka bir şey.
Nasıl mı!

HALİÇ’LE KUCAKLAŞMAK
(Nusret Karaca)


En güzel şiirler kime yazılır Haliç’te? En acılı öykülerinde kimler yer alır? Peki, kimler yaşar en güzel aşkları günün her anında? Çocuktun Haliç… Sonra gelinlik bir genç kız, damat adayı bir delikanlı. Alın çizgileri emek emek örülmüş büyükbaba, eli öpülesi sabırlı büyükanne… Arkadaştır paylaşmayı, doyasıya kucaklaşmayı hiç unutmayan. Vefadır Haliç… Duygudur, coşkudur. Bir liseli genç kızın kıpır kıpır yüreğidir. Pierre-Loti’de kaçamak aşktır. Uzaklardan gelen konuklarını karşılamak için bir iskeledir Eyüp Sultan’da. Mehterhane’den yankılanan yüzyıllardır Osmanlı müziğidir.

İşçidir, grevdir, kokudur, dumandır… Sonrası masmavi sulardır yarışlara kucak açmış. Yenilenmiş, düzenlenmiş… Tarihtir, coğrafyadır, felsefedir, edebiyattır. Karşınızda doyumsuz bir tablodur. Balat’ta dar sokaktır, meyhanedir. Değişik ulusların ayak izleridir Haliç. Benim gençlik aşklarımın yuvasıdır. Platonik duygularımın sırdaşı… İki katlı evimizin küçük balkonunda doyumsuz anların durağı, bahçemde açan çiçek, balkonumdaki saksı… Pencereme dal uzatan erik ağacına konmuş, beni her sabah uyandıran kuş… Annemin ev arkadaşı, gün boyu yoldaşı… Babamın ise gün batımı huzurlu yuvası… Evinin bahçesi çocukların oyun alanı Mehmet amcanın sımsıcak yüreğidir Haliç. Zeynep teyzenin şen kahkahaları, İsmail amcanın haykırışıdır.

Karanlıktır Haliç… Ani bir sessizliktir kimi zaman, fırtınalar öncesi… Kapanan fabrika, yıkılan gecekondudur. Serdar’ın ilk ve son sevgilisidir, yeri belli olmayan mezarıdır. Neşet ağabeyin kahvehanesinde içilen bir yudum çay, Eyüp Sultan’da çocukların ellerindeki oyuncaktır. Kırık dökük anılarla, onları yolculuğa çıkarmış olanların buluşma yeridir. Saçları kırlaşmış çocukluğun, on dört yaşımın olgunluğu, sevgilinin umut dolu bakışlarıdır. Sabahın ilk saatlerinde kız arkadaşını işe giderken görebilme çabasındaki delikanlıdır. Kâğıthane Deresi yanından geçerken 18. yüzyılı yaşayan bir meraktır, Lale Devri’ni 20. yüzyıla taşıyan düşünce gücüdür. Hasbahçe’dir Haliç, tersanedir, Şişhane yokuşudur Kuledibi’ne uzanan. Sadrazam Mahmut’un uykuluğu, borsanın mezbahası, Şakir Zümre’nin içinizi ısıtan döküm sobası…

Her gün yeni doğan bir çocuktur Haliç… Büyür, yaşlanır, sonra yeniden doğar. İskeleye yanaşan küçük bir tekne Haliç… Alır, gün boyu kıyılarını dolaştırır. Her kıyıda, her mahallede, her sokakta biraz ben, biraz sen, biraz da o… Koşuşturma içinde bazen içi acısa da o hep gülümseyen yüzüyle çıkmak ister karşınıza, çağlar boyu yaşadıklarını anlatmak istercesine. Gözyaşları acıdan mı, sevinçten mi anlayamazsınız. Yakından tanıdınız mı ve onu anlamaya başladınız mı sizin de gözünüzden birkaç damla yaş süzülür yanaklarınıza. Onun gözyaşlarıyla karışır. Haliç’le kucaklaşmaktır bu…

Zaman içindeki değişim, Eyüp’te simitçilerin yerini yeni “sunum” şekli ile mısırcılar almıştır. Haliç bunu da kabullenir. Hiç kimseye kızmaz Haliç, kızamaz. İki katlı turist otobüslerini karşılar tüm konukseverliğiyle… İki boynuzu sanki daha bir parlaktır. İnançtır Haliç, huzurdur. Haliç aslında yazılmamış bir şiir, yaşanmamış bir öykü, hiç bitirilememiş romandır. Kimse nereden başlayacağını ve nerede bitireceğini bilemez, onu ölümsüzleştirecek sanat eserinde. Şiirler, öyküler, romanlar, tablolar, müzikler hep yarımdır aslında. Herkes bir şeyler katmak için bir yerinden tutar, tutmaya çalışır. Haliç tutkusudur bu ve Haliç tutmuştur sizi. Ne kadar dingin olsa da minik dalgalarıyla sarsmıştır.

Haliç sarhoşluğu bir başkadır. Başınız döndükçe tutunmak istersiniz, o kaçar. Siz kaçmaya, uzaklaşmaya çalışırsınız, o sizi kovalar. Haliç’le kovalamaca… Tıpkı benim gibi… Başım döndükçe ondan biliyorum. “Neden böyle yapıyorsun?” diye sormak geliyor içimden. Ona koşuyorum. Yüz yüze konuşmak istiyorum. O bana “Sus” diyor. “Madem yine bana geldin, doya doya yaşa çocukluğunu. Sandal mı istiyorsun? Bisikletlerini mi? Ya da arkadaşlarını? Özledin mi? Beni takip et” Soru sorma fırsatı bile kalmıyor, takıyor seni peşine Haliç, sürüklüyor… Sürükleniyorum, yeniden çocuk oluyorum, yeniden delikanlı… Yaşam bu aslında. Nerede olursam olayım, bir sığınacak limanım, bir Haliç’im var. Ya sığınacak bir limanı olmayanlar? Öyle bir yer ki burası, nerede olursan ol seni bulur, kucaklar. Herkes için sığınacak bir limandır aslında.

BEN HALİÇ
(Nusret Karaca)


Evet, işte böyle bir kucaklaşmadır o! Bana “Ben Haliç’in Çocuğuyum”, “Bir Tadımlık Haliç”, “Ben Haliç” kitaplarını ve şiirler yazdıran Haliç… İşte Haliç ile kucaklaşan, Balat’ta büyüyüp, şu an yaşamını İngiltere’de sürdürmesine rağmen aidiyet duygusuyla Haliç’i, Balat’ı, İstanbul’u, gurbette buram buram soluyan bir Haliçlinin yüreğinden kaleme dökülenlerden üç ayrı yapıt:

Timuçin Tecim
  • İSTANBUL BALAT’LA BAŞLAR (Timuçin Tecim)

…Ne kadar olağanüstü bir yer olduğunu hep saklamayı başarmış. Renklerin, tatların, ışıksız ve dumanlı sokakların, dolunaylı akşamların, damarlarında akan eski zamanların, aşina suratların, muhabbeti koyu insanların ve hayatlarının iç içe geçtiği bir semt. Şimdi gitseniz belki beğenmeyeceğiniz, kendinizi güvende hissetmeyeceğiniz, zamanın çok gerisinde kaldığını düşünebileceğiniz, bir daha hiç uğramayacağınız bir yer. Ancak ben yine de gitmenizi tavsiye ederim. Çünkü İstanbul, Balat’la başlar.

  • HALİÇ HİKAYELERİ (Timuçin Tecim)

Uykuların rüyalara, rüyaların hayatlara karıştığı Haliç’in kıyılarında, köşelerinde ve tepelerinde yaşayan insanların öyküleri anlatılıyor bu kitapta. Yağmurlar, dik yokuşlar, mavnalar, ıhlamur ağaçları, içindeki gizemler, sokak çocukları, bakkal çırakları ve Tekel Tütün Fabrikası’nın insanları teker teker kalbinizin içinden geçerek, sizleri aynı anda hem sevindirip hem de üzecek ve azıcık da düşündürecek. Kendisi de Balatlı olan Timuçin Tecim, “Haliç Hikayeleri” adlı ikinci kitabında 70’li yıllarda Haliç ve insanlarının yaşamlarından duygusal kesitler sunarken, sizleri de onların dünyasına davet ediyor.

  • İSTANBUL BENİ ÇAĞIRIYOR (Timuçin Tecim)

Timuçin Tecim, “Haliç Hikâyeleri” ve “İstanbul Balatla Başlar” adlı öykü ve gezi türünde yazmış olduğu kitaplarından sonra şiirle çıkıyor karşımıza. Bu kez şiirle başta Balat olmak üzere İstanbul’un bazı semtlerini gezdiriyor. Her bir şiirinde bizi çocukluğumuza götürüyor Tecim. Onunla babamızın elinden tutuyor, komşularla selamlaşıyor, kolumuzdaki sıcacık ekmekle mahallemizin minibüsünün peşinden koşup yakalayamıyor, belki de hiç oturmadığımız, uğramadığımız Balatlı oluyoruz. “İstanbul Beni Çağırıyor”da bazen sıcacık bir Anadolu kasabası yapıyor İstanbul’u, bazen de dünyaya sığmayan bir evrene dönüştürüyor Balat’ı… Timuçin Tecim, sadece mekândan mekâna gezdirmiyor, tüm hayat aşamalarında yaşanan sevgi türlerini de uyandırıyor yüreklerde.

“Çocuktum, çok mutluydum
Babamın elinden tutmuştum
Altı üstü yalan bir dünyaydı
Balat’ın içinden yürüdük
Altı üstü kısacık bir hayat
Altı üstü bir masal”


Evet, dünü ve bugünü ile Haliç’i, Balat’ı tanımak, doyasıya solumak ister, yolculuk arkadaşı olarak ise yanınıza şiirler ve anılarla, yaşanmışlıklarla birlikte yolculuk isterseniz, o zaman buyrun size Timuçin Tecim kitapları…

  • Timuçin Tecim: “Bir Balat Şenliği düşünüyorum. Sahil boyu standlar, müzik dinletisi, kitap imzaları ve üretilen her şey için standlar, resim sergileri… Uzadıkça uzar sahilde, sınırsız, kim isterse masasını koyar. Bir Balat Müzesi ve Kitaplığı düşünüyorum. Bütün bu projeler sadece düşünce aşamasında, ancak İngiltere’de yaşıyor olmam işi zorlaştırıyor. Burada bu işi severek yapacak, destek olacak birileriyle gerçekleştirmek mümkün. Ancak o zaman! Balat’ta geçen bir yaşam ve yaşanmışlık ile ilgili bir roman çalışmam var, gerçek bir yaşam öyküsünden. Bakalım…”
  • “Hayatımın usulca başladığı kadim toprak parçası. Bazen içindeyken bile özlediğim, bazen oradan kaçıp uzaklara gitmek istediğim, sırlarını asırlarca sessizce saklamış ve saklamaya devam eden, bazen gözümde ve gönlümde yücelttiğim, bazen içimi ısıtan, bazen hüzünlendiren, bazen bazı insanların hor gördüğü, bazen bazı binalarına ellerimi sürdüğüm, bazen yağmurlarını bir şarkı gibi dinlediğim, kendine has küçük bir dünyadır Balat. Kendine yeterli, yüzyıllarca farklı insanlara, dinlere, kültürlere ev sahipliği yapmış, defalarca yanmış yıkılmış, tekrardan yapılmış bir semt!” (İSTANBUL BALAT’LA BAŞLAR – Timuçin Tecim)

ÖTE YANIMIZ ÇOK SOĞUK

Örümcekler üşür mü anne?
Bozacılar, güvercinler
Nakış nakış işlenmiş gökyüzü üşür mü?

Üşür mü yaprakları
Sedir ağaçlarının kara gecelerde?

Üşür mü kan kırmızı yanlızlıkları
Ve yalın ayakları
Kaldırıma dökülen
Sokak çocuklarının?

İstanbul Beni Çağırıyor
(Timuçin Tecim)


Notlar: Timuçin Tecim, askerlik sonrası 1986 yılında İngiltere’ye yerleşti. Bir dönem İstanbul Üniversitesi’ne bağlı Türk Musikisi Devlet Konsevatuvarı’na devam etti. İngilizce ve güzel sanatlar ile uğraştı. Değişik işlerde faaliyet gösterdikten sonra SMAE Koleji’nin Podoloji – Ayak Sağlığı Bölümü’nden mezun oldu.

k iletişim yayınları

Beğenebileceğiniz Diğer Haberler

Bir yorum bırakın